Edebi Sanatlar

  1. İNTAK (KONUŞTURMA) SANATI 
    Cansız varlıkları ve insan dışındaki canlıları insan konuşturmaya intak denir. 
    Mor menekşe:’’Bana dokunma;’’diye bağırdı.
    Minik kuş:’’Anne beni rüyalar ülkesine götür.’’diye yalvarıyordu.
    Not: İntak sanatının olduğu her yerde doğal olarak teşhis sanatı vardır.

  2. TEZAT SANATI 
    Aralarındaki bir ilgiden dolayı aynı konu ile ilgili karşıt kavramların ya da özelliklerin bir arada kullanılmasıdır. 

           Ağlarım hatıra geldikçe gülüşlerimiz. 
           Neden böyle düşman görünürsünüz. 
           Yıllar yılı dost bildiğim aynalar. 
           Bende gördüm güneşin doğarken battığını 

  3. MÜBALAĞA (ABARTMA) SANATI
    Bir varlığın, olayın ya da durumun olduğundan büyük ya da küçük gösterilmesine mübalağa denir. 

                                                Âlem sele gitti gözlerimin yaşından. 
                                                Aramazdık gece mehtabı yüzün parlarken 
                                                Bir uzak yıldıza benzedi güneş sen varken.

  4. HÜSN-İ  TALİL SANATI
    Bir olgunun gerçek nedeni bilindiği halde onu başka bir nedenden oluyormuş gibi gösterme sanatıdır. Gerçek sebep inkâr edilerek yerine heyecan verecek bir neden gösterilir. Gösterilen neden güzel olmalıdır. 

                                               Ateşten kızaran bir gül ararda 
                                               Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi 
                                               Biz mutlu olalım diye her şey yeşile boyanmış

  5. TEVRİYE SANATI
    Nükte yapmak için iki anlamı bulunan bir sözcüğün uzak anlamını kastederek kullanma sanatıdır. 

                                  Bir buse mi bir gül mü dedi gönlüm 
                                  Bir nim tebessümle o afet gülüverdi.       

                                                               Bize Tahir Efendi kelp demiş 
                                                               İltifatı bu sözde zahirdir        
                                                               Maliki mezhebim benim zira 
                                                               İtikadımca kelp Tahir’dir   
    (Kelp; köpek demektir. Tahir; temiz demektir. Maliki mezhebine göre köpek temiz varlıktır.)

  6. TECAHÜL-İ ARİF SANATI
    Bir nükte yapmak için bildiği bir şeyi bilmezlikten gelmeye tecahül-i arif denir

                                                             Şakaklarıma kar mı yağdı ne var? 
                                                             Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz? 
                                                             Geç fark ettim taşın sert olduğunu 
                                                             Su insanı boğar, ateş yakarmış. 

  7. TELMİH SANATI
    Bir mısrada veya cümlede geçmişte yaşanmış olan, herkesçe bilinen bir olayı veya şahsı hatırlatmaya telmih denir.  
      
                                                      Tur Dağı’nda Musa ile çağırayım Mevla’m seni

  8. KİNAYE SANATI 
    Bir kelimeyi veya sözcük grubunu hem gerçek hem de mecaz anlama gelecek şekilde kullanmaya kinaye denir. Kinaye de mecaz anlam kastedilir                  
                                                              Düşenin elinden tutmak gerekir
                                                              Kürşat gözü açık bir çocuktur

  9. TARİZ (İRONİ) SANATI
    Birini küçük düşürmek ve onunla alay etmek amacıyla sözün ya da kavramın gerçek ve mecaz anlamı dışında büsbütün tersini kastetmektedir.   

                        Düşük not alan bir öğrenciye:’’Allah nazardan korusun, bu ne büyük başarı.’’demek gibi.

  10. TENASÜP SANATI 
    Anlam bakımından aralarında ilgi bulunan iki veya daha fazla kelimenin bir arada (beyit-mısra- dörtlük) kullanılmasına denir. 

                                                          Nedir bu zulüm, bu haksızlık, bu işkence.

  11. LEFF-Ü NEŞİR (TOPLAYIP DAĞITMA) SANATI 
    Birinci mısrada toplanan en az iki kavramın ikinci mısrada bir benzerinin söylenmesine denir.  

                                                         Gönlümde ateştin, gözümde yaştın 
                                                         Ne diye tutuştun, ne diye taştın.

  12. CİNAS SANATI
    Mısra sonlarında sesteş sözcüklerle yapılan uyaklara cinas sanatı denir. 
                                                           Kalem böyle çalınmış yazıma
                                                           Ne kışım benzer kışıma
                                                           Ne yazım benzer yazıma

                                             Kısmetindir gezdiren yer yer seni 
                                             Arşa çıksan da bu akıbet yer yer seni.

  13. SECİ 
    Düz yazıda, kelimelerin kafiyeli olacak şekilde sıralanmasına denir    

                                         Sarı saçlı sevgilim seni saat sekizde saray sinemasında bekliyorum.

  14. ALİTERASYON
    Mısra veya beyitte ahenk oluşturacak şekilde aynı sesin veya hecenin tekrarlanmasına denir.

  15. AKROSTİŞ SANATI
    Mısraların baş harflerinin birleşmesi sonucu anlamlı bir kelime veya isim çıkacak şekilde şiir yazmaktır. 

                                                     Nasıl ağlar hazan erince yapraklar
                                                     İntizar ile bî-mecal sararıp düşerken
                                                     Hayalî kaplar ufku geçen yazın
                                                     Artık sade hatırası kalacaktır
                                                     Leylâklarda müteessir solan

  16. İRSAL-İ MESEL ( Örnek, misal getirme)
    Yazılı ve sözlü anlatımda bilhassa şiirde ifade edilen düşünceyi ispat etmek, pekiştirmek ya da daha etkili kılmak maksadıyla meşhur bir sözü ya da vecizeyi söyleme, kullanma sanatıdır. Bu sanat özellikle muhatabı ikna etmek maksadıyla yapılır ve kullanılan atasözü ve vecizeler Türkçenin yanı sıra Farsça veya Arapça da olabilir. 

                                                            Kirpikleri uzundur yârin hayale sığmaz
                                                            Meşhur bir meseldir “Mızrak çuvala sığmaz”
                                                                                                                                       Hevâî

    mesel: Örnek, benzer, numune; anlamlı ve dokunaklı etkili söz; ahlâka yararlı hikâye
    darb-ı mesel: Atasözü

    Sevgilini kirpikleri öyle uzundur ki hayale bile sığmaz, hayal dahi edilemez. Meşhur bir atasözü dür; Mızrak çuvala sığmaz.

  17.  TEŞBİH (BENZETME)
    Anlama güç katmak için, aralarında gerçek ya da mecaz, çeşitli yönlerden ilgi, benzerlik bulunan en az iki varlıktan zayıf olanı nitelik bakımından güçlü olana benzetme sanatıdır. Şair, kendisini etkileyen bir olay veya varlık karşısında heyecanlanır, bu heyecanını daha kuvvetli ve tesirli anlatabilmek için, o ruh hâlini okuyucuda daha iyi canlandırabilecek benzetmeler yapma yoluna gider ve bunun sonucunda da teşbih sanatı meydana gelmiş olur.

    Teşbih sanatında en az iki, en fazla dört öğe bulunur. Öğeleri şunlardır :
    1- Benzeyen (müşebbeh, teşbih edilen, benzetilen) : Birbirine benzetilen şeylerden nitelik bakımından güçsüz olanıdır. 
    2- Kendisine Benzetilen  : Birbirlerine benzetilen şeylerden nitelik bakımından daha üstün ve güçlü olanıdır.
    3- Benzetme Yönü  : benzeyen ve kendisine benzetilen arasındaki ortak noktadır. Zaten benzetme bu ortak noktayı belirtmek için yapılır. (Ancak bu ortak nokta her zaman vurgulanarak zikredilmeyebilir.)
    4- Benzetme Edatı  : Benzeyen ve kendisine benzetilen arasında benzetme ilgisi kuran kelime veya ektir. Teşbihte genellikle şu kelime ya da ekler benzetme edatı olarak kullanılır :

    Âdeta, andırır, benzer, bigi, çü, çün, gibi, gûnâ, gûne, gûyâ, gûyiyâ, kimi, mânend, meğerki misal, misillü, misl, nitekü, nitekim sanki sıfat (gül- sıfat), tek, tıpkı, -asa, -vâr, -veş vb.

    Aşağıdaki örnekte benzetme ögelerini topluca görebilmekteyiz. 

              Durmuş zaman gibiydi geçmeyen zaman.
                                                                          Yahya Kemal
    1-Benzeyen (benzetilen) :
    zaman  
    2-Kendisine benzetilen: durmuş saat 
    3-Benzetme yönü : durup geçmemek, ilerlememek, durmuş
    4-Benzetme edatı: gibiydi  

     Ali aslan gibi cesurdur.
       1- Benzeyen-benzetilen: Ali
       2- Kendisine benzetilen: aslan 
       3- Benzetme yönü: cesaret 
       4- Benzetme edatı: gibi 

  18.  İSTİARE (İĞRETİLEME)
    Teşbihin ana öğelerinden sadece kendisine benzeyen ya da kendisine benzetilenle yapılan teşbihe istiare denir. Kendisine benzetilenle yapılana "açık istiare" kendisine benzeyenle yapılana "kapalı istiare" denir.  

    İstiare
    Açık İstiare                            Kapalı İstiare
    Benzeyen-Yok                      Benzeyen-Var    
    Benzetilen-Var                     Benzetilen-Yok 

    Bir ihlal uğruna Rab ne güneşler  batırıyor.   

    Uludağ etekleri al ipekten bu akşam. 

    Karadutum, çatal karam, çingenem

    Nar tanem, nur tanem, bir tanem

    Varsın rüzgâr bahçelerde gezsin

    Ay zeytin ağaçlarından yere damlıyordu.

  19. TEŞHİS (KİŞİLEŞTİRME) SANATI
    Cansız varlıklarla ve insan dışındaki canlılara insan özellikleri vermeye teşhis sanatı denir.

                                        Onun ölümüne gökyüzü ağladı.

                                        İçmiş gibi geceyi bir yudumda,

                                        Göğün mağrur bakışlı bulutları.

                                        Ay suda bestelerken en güzel şarkısını

                                        Küreklerim de suya en derin şiiri yazdı.

DİL-İ BİÇARE

ANLAT DİL-İ BİÇARE'DEN, 
SUN DA İÇSİN YAR ELİNDEN
YANİ HEP BİLİNEN,
ŞEYLERDEN OLSUN
SEN SÖYLE DEDE'NİN
"ZÜLFÜNDEDİR BAHT-I SİYAHIM" BESTESİNİ

MEVLANA'DAN

Hergün bir yerden göçmek, ne iyi,
Hergün bir yere konmak, ne güzel,
Bulanmadan, donmadan akmak, ne hoş,
Dünle beraber gitti. Cancağızım;
Ne kadar söz varsa düne ait,
Şimdi Yeni şeyler söylemek lazım...

NOKTA-I ESRAR

Kur’an’a İncil’e Zebur’a Tevrat’a
İman eden etmiş vahdet-i zata
Biri nefye memur biri ispata
“Lâ, illâ” da, “illâ, lâ” da olamaz
Seyrani