Alim ( Uyan Alim Sabah Oldu)
- Ayrıntılar
- Üst Kategori: HİKAYELER
- Çarşamba, 24 Aralık 2008 02:27 tarihinde oluşturuldu
- Son Güncelleme: Perşembe, 28 Şubat 2013 18:37
- Çarşamba, 24 Aralık 2008 02:14 tarihinde yayınlandı.
- Gösterim: 5380
Sandıklı yöresi
Sandıklı ilçesinin güneydoğusunda bir dağ vardır. Bu dağın doruklarında kar, yaz kış eksik olmaz; onun için midir bilinmez adına "Akdağ" demişler. Çünkü başı daima uzaktan bakıldığında ağarır durur. Karlarla kaplı, göğsü çimenlerle dolu bu dağa sırtını yaslamış ağaçların arasında şirin bir köy vardır. İşte hikayemizde bu köyde 1970' li yılların başında yaşanmıştır.
Bu köyde Ali adında bir delikanlı vardır. Kendi halinde işinde gücünde bir yiğittir Ali. Ali'nin gönlü birgün yakın köylerde yaşayan güzel mi güzel bir kıza düşer. Ali'nin annesi ve akrabaları kızı birkaç sefer istemeye giderler. Her seferinde de yanıt hayırdır. Bizim yabana verilecek kızımız yoktur. En son gidişlerinde cevapları yine hayırdır. İşte o zaman dünürcü kadınlardan bir tanesi "Verecekseniz verin artık yoksa biz yapacağımızı biliriz" der. Yani kızı kaçıracaklarını ima eder. O zamana kadar kızın babası böyle bir olasalığa ihtimal vermez, "Benim kızıma güvenim tamdır, eğer böyle birşey olursa düğünlerini kendi elimle yaparım" der.
Velhasıl, Ali bir geceyarısı köpek havlamaları ve silah sesleri arasında kızı kaçırır ve köyüne getirir. İşte kızın ailesi o zaman yumuşar ve barışırlar. Üç gün üç gece düğün dernek kurulur, Ali dünya evine girer ve muradını alır. İki ay sonra da askere gider, lakin amansız bir hastalık Ali'nin yakasına yapışır ve bırakmaz; düğününden altı ay sonra bu dünyadan göçer gider, geriye bu yanık ağıdı kalır.
Türkünün iki ayrı türüne rastlanır. bunlardan birincisi
Türkünün Sözleri (1)
Evimizin önü kavak
Kavaktan dökülür yaprak
Elim kına yüzüm duvak
Uyan Alim sabah oldu
Uyanmazsan güller soldu
Evimizin önü ceviz
Cevizin içini yeriz
Sanki bizde gelin miyiz
Uyan Alim sabah oldu
Uyanmazsan güller soldu
Evimizin önü iğde
İğdenin dalları yerde
Altın kemer ince belde
Uyan Alim sabah oldu
Uyanmazsan güller soldu
Evimizin önü fındık
Fındığın dalını kırdık
Sanki bizde gelin olduk
Uyan Alim sabah oldu
Uyanmazsan güller soldu
Evimizin önü meşe
Sana vardım koşa koşa
Ümitlerim çıktı boşa
Uyan Alim sabah oldu
Uyanmazsan güller soldu
Gökte yıldız beşyüzelli
Elim kına saçım telli
Gelin oldum nerden belli
Uyan Alim sabah oldu
Gün doğmadan neler oldu
Evimizin önü kamış
Uzar gider vermez yemiş
Allah seni bana vermiş
Uyan Alim sabahlar oldu
Gün doğmadan neler oldu
Alimin bindiği atlar
Gül menekşe kokan atlar
Koynuna girmesin yatlar
Uyan Alim sabah oldu
Gün doğmadan neler oldu
Evimizin önü yazı
Yazıdan gelir kuzu
Seccadeden kaldır yüzü
Uyan alim sabah oldu
Gün doğmadan neler oldu
Türkünün ikinci türü (2)
Evimizin önü yazı
Gelir geçer koyun kuzu
Secdeden kalkmaz yüzü
Uyan Ali'm tan yüzüne
Sıralanmış ben yüzüne
Evimizin önü iğde
İğdenin dalları yerde
Altı tavan yüksek evde
Uyan Ali'm tan yüzüne
Sıralanmış ben yüzüne
Evimizin önü mezar
Mezarda kumrular gezer
Kınalı eller uçkur çözer
Uyan Ali'm tan yüzüne
Sıralanmış ben yüzüne
Evimizin önü taşlık
Taşlığa düşürdüm beşlik
Boşa gitti kahpe keşlik
Uyan Ali'm tan yüzüne
Sıralanmış ben yüzüne
Evimizin önü nane
Ben kül oldum yana yana
Yarim isen gel imana
Uyan Ali'm tan yüzüne
Sıralanmış ben yüzüne
Evimizin önü kavak
Kavaktan dökülür uvak
Elim kına başım duvak
Uyan Ali'm tan yüzüne
Sıralanmış ben yüzüne
Evimizin önü çardak
Çardakta asılı bardak
Burnumuzdan geldi gerdek
Uyan Ali'm tan yüzüne
Sıralanmış ben yüzüne
Evimizin önü susam
Su bulsam mendilim yusam
Soyunsan koynuna girsem
Uyan Ali'm tan yüzüne
Sıralanmış ben yüzüne
Annem ineği sağmadan
Babam camiden gelmeden
Eller evimize dolmadan
Uyan Ali'm tan yüzüne
Sıralanmış ben yüzüne
Ali'min bindiği atlar
Atlayıp geçtiği çağlar
Ali'm ölmüş kimler ağlar
Uyan Ali'm gül yüzüne
Güneş doğdu yeryüzüne
Ali'min evinin önü yazı
Yazıda yayılan kuzu
Seccadeden kalkmaz yüzü
Uyan Ali'm gül yüzüne
Güneş doğdu yeryüzüne
kaynak:
Ahmet Şükrü Esen "Anadolu Türküleri", Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Emel Matbaacılık, 1986 - Ankara, s.259