Sofraya Geç Gelen Tuz

Akşam eve gelen adam karısına pek hoş davranmaz, kalbini kırar. Sonra aç olduğunu söyler ve karısından sofrayı kurmasını ister. Kadıncağız hiç sesini çıkarmadan sofrayı kurar ve buyur eder kocasını.

Adam hemen kurulan sofraya oturur, iştah kabartacak bir zevkle yemeye başlar. Yemek tuzsuz olmuştur. Birkaç lokma yedikten sonra karısından tuz ister.

Karısı; “Sen yemeğe devam et ben getiririm”, der ve içeri gider.

Adam ikide bir; “tuz nerde kaldı hanım?” diye sorar.

Kadın her seferinde “tamam getiriyorum” diye cevap verir .

Fakat tuz bir türlü sofraya gelmez.

Adam tuzu isteye isteye karnını doyurur. Bu arada kadın içeri gelir ama yine tuzu getirmez.

Karnını bir güzel doyuran adamın  aklı başına gelir ve az önce karısının kalbini kırdığı için özür diler.

Adamın özür dilemesinden sonra hanım hemen mutfağa gider, ve elinde tuzlukla geri döner, ve yemek masasına koyar.

Adam şaşırmış bir durumda karısının yüzüne bakar ve olayı da merak ederek sorar; “Bu ne şimdi hanım karnım doyduktan sonra tuzu ben ne yapayım” der.

Karısı da ona; “Senin kalbimi kırdıktan sonra dilediğin özür, doyduktan sonra sofraya gelen tuz gibidir, ihtiyaç kalmaz'' der.

Hani derler ya öfke rüzgar gibidir, bir süre sonra diner ama birçok dal kırılmıştır bile.

Alıntıdır

 

 

 

 

DİL-İ BİÇARE

ANLAT DİL-İ BİÇARE'DEN, 
SUN DA İÇSİN YAR ELİNDEN
YANİ HEP BİLİNEN,
ŞEYLERDEN OLSUN
SEN SÖYLE DEDE'NİN
"ZÜLFÜNDEDİR BAHT-I SİYAHIM" BESTESİNİ

MEVLANA'DAN

Hergün bir yerden göçmek, ne iyi,
Hergün bir yere konmak, ne güzel,
Bulanmadan, donmadan akmak, ne hoş,
Dünle beraber gitti. Cancağızım;
Ne kadar söz varsa düne ait,
Şimdi Yeni şeyler söylemek lazım...

NOKTA-I ESRAR

Kur’an’a İncil’e Zebur’a Tevrat’a
İman eden etmiş vahdet-i zata
Biri nefye memur biri ispata
“Lâ, illâ” da, “illâ, lâ” da olamaz
Seyrani