Vücud-u Mutlak - Mutlak Varlık

Sofilerin büyük bir kısmına göre Tanrı, zatiyle var olan ve hiçbir şeyle mukayyet bulunmayan "Vücud-u Mutlak — Mutlak Varlık" tır. Her şey, ondan var olduğu için asıl var odur ve varlık onundur.

Tanrı’nın bu mertebede hiçbir taayyünü yoktur, yani hiçbir suretle zahir değildir. Bilinmesine de imkân bulunamaz. İlk taayyünü bilgisidir. Bilgisinde bütün eşyanın hakikatları sabit, olmuş, bunların zuhuru da kâinatı meydana getirmiştir.

Kâinatın varlığı, onunla, vardır, hakikatta ise yok olan bir varlıktır. Ancak bu sözlerden; Tanrı vardı, sonra kendisini bildi, sonra bilgisinde eşya sabit oldu, bundan sonra da kâinatı meydana getirdi gibi bir şey anlaşılmamalı.

Burada zaman, bahis mevzuu olamaz. Bunlar, mutlak varlığın mertebelerinden ibarettir, yani Tanrı, zatı itibariyle mutlaktır. Zatının iktizası, kendisini bilmesidir. Bu bilgide eşyanın hakikatleri sabittir. Bu sübut kâinatı izhar eder. Bu, her an böyledir
sofilerce "Vücud-u Mutlak — Mutlak Varlık" olan. yani hiçbir suretle, hiçbir vasıfla kayıtlanamıyan Tanrı için mertebeler vardır.

Tanrı'nın ilk mertebesi, zatını bilmesidir ki buna "Zuhura olan meyil" ve "îktiza-yı Zatî. Akl-ı Evvel, Kalem..." gibi adlar verirler.

Bu mertebe; diğer mertebeleri yani Tanrı'nın ilminde sabit olan hakikatları, Tanrı adlarını, Tanrı sıfatlarını meydana getirmiştir.

Bunların zuhuru da kâinattır. Bu bakımdan kâinat, kâinat olarak yoktur, fakat Tanrı ilminde sabit olan hakikatların zuhuru olmak bakımından vardır.

Her şey, Tanrı'nın zuhura olan meylinde, yani ilminde mevcut olduğundan o mertebeye "Ümm-ül Kitab — Kitabın, takdir edilen şeylerin aslı, anası" dedikleri gibi "Hakikat-ı Muhammediyye" de derler.

Bu mertebeye, her zaman âlemde tek bir kişi sahiptir ki bu zat. yeryüzünde Tanrı halifesidir. Buna "Kutb-Gavs" denir.


Kaynak: mesnevi 296 ncı ve 602. ncı beyt şerhi
abdulbaki gölpınarlı

DİL-İ BİÇARE

ANLAT DİL-İ BİÇARE'DEN, 
SUN DA İÇSİN YAR ELİNDEN
YANİ HEP BİLİNEN,
ŞEYLERDEN OLSUN
SEN SÖYLE DEDE'NİN
"ZÜLFÜNDEDİR BAHT-I SİYAHIM" BESTESİNİ

MEVLANA'DAN

Hergün bir yerden göçmek, ne iyi,
Hergün bir yere konmak, ne güzel,
Bulanmadan, donmadan akmak, ne hoş,
Dünle beraber gitti. Cancağızım;
Ne kadar söz varsa düne ait,
Şimdi Yeni şeyler söylemek lazım...

NOKTA-I ESRAR

Kur’an’a İncil’e Zebur’a Tevrat’a
İman eden etmiş vahdet-i zata
Biri nefye memur biri ispata
“Lâ, illâ” da, “illâ, lâ” da olamaz
Seyrani